Senelerdir soru biriktirmek bıkkınlık vermeye başladı.
O kadar karanlık, o kadar şaibeli bir yakın geçmişe sahibiz ki…
Sağlıklı bir öğrenme ve tartışma zemini de olmayınca cevap hanesi bomboş kalıyor.
Yine de sorular sormamız, işin erbabı olanları belki daha bir gayrete getirir ümidiyle, işin bizim gibilere bakan yönünü ihmal etmemeye, yani ilgi duyup sualler sormaya çalışıyoruz.
Yaptığımız bundan ibaret.
Mesela yüzlercesi içinden sadece şu sualler gibi:
- Latife Hanım ile Fikriye Hanım arasında cereyan eden güç mücadelesinin, Fikriye Hanım’ın ensesinden vurularak öldürülmesine kadar sürdüğü, cinayete “intihar” süsü verildiği ve açıklamanın bu şekilde yapıldığı, ancak bu cinayetin hâlâ “ fail-i meçhul” olduğu…
- – M. Kemal’in tayin bekleyen birkaç arkadaşıyla birlikte Beyazıt-Gedikpaşa civarında, Sultan Abdülhamid’e karşı düzenlenen bombalı saldırının yapılacağı güzergâhta bir Ermeni’nin apartman dairesini kiraladığı, arkadaşlarıyla burada toplandıkları, her biri atanacakları yerlerde birer örgüt kurarak daha sonra da şubeleri birleştirip Hükümet üzerinde baskı yapmayı planladıkları; fakat bir baskınla M. Kemal, Ali Fuat ve Fethi Okyar’ın da aralarında olmak üzere, “gizli örgüt”ün bütün elemanlarının jandarmalar tarafından yakalanarak hapse atıldıkları; M. Kemal’in Yıldız Sarayı’nın mabeyn dairesine götürülüp gizli örgüt kurmak, bu amaçla para toplamak, gazete çıkarmak ve toplantılar yapmaktan sorguya çekilip 2 ay kadar orada tutuklu kaldığı…
- – M. Kemal öldüğünde Ankara’da, Birleşik Krallık (İngiltere) Büyükelçisi -1933’ten beri büyükelçilik yapan- Sir Percy Loraine’in hatıralarında, Kemal Paşa’nın ölüm döşeğindeyken kendisini Ankara’dan Dolmabahçe Sarayı’na çağırdığını ve hayretlere düşüren çok garip, çok acayip bir istekte bulunduğunu beyan ettiği; İngiliz gazetesi Sunday Times’ta (11 Şubat 1968) Martin Gilbert imzası ve “How Our Man Declined To Rule Turkey” başlığıyla bu konuda bir makale yazıldığı, zamanın İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Halifax’a gönderdiği ve söz konusu gazeteye haber olan telgrafında da “Onun en büyük arzusu, kendisinden sonra “ Türkiye’nin Reisi” olarak onun vazifesini üzerime almam idi” dediği…(1)
- – 24 Temmuz 2007’de,The New York Sun editörü Hillel Halkin’in Ben-Avi adlı bir gazetecinin otobiyografisine dayandırdığı iddiasında, Kemal Paşa’nın doğduğu ve büyüdüğü Selanik’in, onun zamanında yüksek Dönme nüfusu olan büyük bir Yahudi şehri olduğu; Kemal Paşa’nın gittiği “Şemsi Efendi” okulunun da dönme topluğu lideri Simon Zvi tarafından yönetildiğine dayanarak M. Kemal’in ailesinin gerçekte Türk soyundan olmadığını söylediği; bununla alakalı olarak Kemal Paşa’nın “Benim için de bazı kimseler Selanik’te doğduğumdan Yahudi olduğumu söylemek istiyorlar. Şunu unutmamak lazımdır ki Napolyon da Korsikalı bir İtalyan’dı. Ama Fransız olarak öldü ve tarihe Fransız olarak geçti. İnsanların içinde bulundukları cemiyete çalışmaları lazımdır” diyerek bu iddiayı adeta doğrulamış olduğu…
- – Neden bizi bir Yahudi hahamın temsil ettiğini bir türlü anlayamamışsam da Tarih Ansiklopedisi’nin 3. cildi 62. sahifesinde yer alan bir belgeye göre, Lozan’da Türkiye’yi temsil eden Murahhas Heyeti’nden daha sonra gidip, Nasır’a danışman olup Arap Yahudilerini örgütleyecek ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğinin liderliğini üslenecek olan Yahudi din adamı Mısır Hahambaşısı Haim Naum’un İngiliz Murahhas Heyeti Reisi Yahudi Lord Gurzon’a “Siz Türkiye’nin mülki tamamiyetini kabul edin. Ben onlara İslamiyet’i ve İslam temsilciliklerini (Halifeliği) ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ediyorum” dediği…
- Bu iddianın devamı olarak İngiltere’nin, Lozan’ı Halifelik kaldırıldıktan sonra onaylamasının bu iddiayı teyit ettiği… (Halifelik 3 Mart 1924’te kaldırılmış, İngiltere Lozan’ı 16 Temmuz 1924’te onaylamıştır.)
- Mustafa Armağan’ın ifadesiyle, dünyada ilk defa gitmediği, görmediği yerden milletvekili seçilen kişilerin bile arasında olduğu 157 kişiyle kurulan bir Cumhuriyet; 1 Mart’ta besmeleler, hatimlerle açılan bir Meclis’in açılışından 48 saat sonra ilga edilen Hilafet’in İngiliz isteğiyle kaldırıldığı…
- – Vehbi Koç’un, bu Haim Nahum’un oğlu olduğu; Haim Nahum’un Osmanlı Bankası’ndan çaldığı paraları İsviçre’ye aktardığı, paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a, diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdiği; Bernar Nahum ve Vehbi Koç’un ortaklaşa BEKO’yu kurdukları, yani Vehbi Koç’un servetinin Osmanlı parası olduğu…
- – Türk Ocakları’nın kuruluşundaki en büyük maddi desteği sağlayan finansörün Lazaro Franco olduğu…
- – Kemal Paşa’nın Korgeneral ve Orgeneral olmadan Mareşalliğe sıçradığı…
- – Sonraları “Sakarya Zaferi’ni ben kazandım” diyen Fevzi Paşa’nın, M. Kemal’in çekilme emrini geceye ertelediği, bu sırada Yunanların da çekildiği öğrenilince emrin uygulanmadığı; Sakarya Zaferi’nin böyle kazanıldığı…
- – İngilizlerin Filistin’de, M. Kemal’in emir ve kumanda ettiği ordunun cephesini süvari birlikleriyle yarıp, dört ordunun gerisine düştükleri; bu ordularımızın kıtalarıyla malzemeleri, silahları, askerleri ve subaylarıyla düşman eline geçtiği; Dördüncü Ordu Kumandanı Küçük Cemal Paşa’nın bu bozgunda “Bir ordu cephesi, bir süvari kuvvetiyle yarılamaz. Bir süvari, kendi başına bütün orduları esir alamaz. Ancak bozulan orduların birliklerini takip edebilir” mantığıyla, M. Kemal Paşa’yı devamlı surette suçlu görerek itham ettiği…
- – Rafet Paşa’nın ölmeden evvel Cumhuriyet’e (Cumhuriyet Gazetesi) bir beyanatı olduğu, burada “M. Kemal Paşa İngilizlerin müsaadesi ile Anadolu’ya geçti. Ben ise 18 (on sekiz) süvari ile kendim vapura binip geçtim. Samsun’da Kolordu Kumandanlığını deruhte ettim” dediği; “M. Kemal Paşa’yı Samsun’a İstanbul’daki işgal kuvvetleri başkumandanı Harincetun’un göndermiş olduğu…
- – M. Kemal’in Ankara’da, Ziraat Mektebi’ndeki ikametgâhtan güvenlik kordonu altında Meclis’e gidip geldiği, fedailerinin ve polislerinin ortasında dolaştığı, her vesileyle Meclis’e tabancalı, silahlı giren ve azalar arasına sokulup oturan bu fedailerin ufak bir işaret ve direnme halinde hemen silahlarına ellerini atıp Meclis’tekileri tehdit ettikleri…
- – Ali Şükrü’nün Meclis’te haksızlıklara karşı feryat ettiği için Topal Osman’a boğdurulup cesedinin bir çuval içine konarak Ankara’nın görünmez mağaralarından birinin içine atıldığı ve bu tertibi Kılıç Ali’nin telefonla Çankaya’dan idare ettiği…
- – M. Kemal Paşa’ya meşrik-i azamlık payesi verilmediği için, bundan gücenip elde ettiği şaşaalı kudrete dayanarak Mason ocaklarını kapattığı, Türk ocaklarını ise Hamdullah Suphi’nin tedricen bir varlık haline gelmesi ve M. Kemal’den Türk Ocakları’na âzâ kaydı için şecere istenmesi sebebiyle kapattığı, hatta Ankara’daki Evkâf Oteli’nde verilen bir ziyafette Hamdullah Suphi’nin hanımına tecavüz ederek ondan intikam aldığı…
- – Nihayet Kemal Paşa’nın “Masum ve cahil insanları yüzlerce Allah’a taptırmak veya Allahları muayyen gruplarda toplamak ve en nihayet bir Allah kabul ettirmek, siyasetin doğurduğu neticelerdir” (2) dediği doğru mudur?
1- The Sunday Times (London), 11 Şubat 1968, sayfa 8. Ayrca bakınız; Double Diploma: The Life of Sir Pierson Dixon, Don and Diplomat by Piers Dixon, 1968, Hutchinson of London, sayfa 42-44; Alman Dergisi “Der Spiegel” 19 Şubat 1968, sayı 8, sayfa 131; The New York Times, 13 Şubat 1968, sayfa 16.
2- Kaynak: Türk Tarihinin Ana Hatları, 1930, Devlet Matbaası, s 220-221
Ali Karapınar : ahtapotun heykeli
Ak Shen : Hocam milli mücadelenin ve kurtuluş savaşının milli,manevi ve dini açıdan bizdeki yeri nedir ve Atatürk bunun neresindedir..
Saygılarımla
İlhan Ilerisoy : ve daha nice nice yalanlarla yazılan ve nesillere dikte edilen yalancı tarihli bir ulus olduk,o dönem yaşananlar dallas dizisinde bile yaşanmamıştır,kimin eli kimin cebinde belli değilmiş.
O Toksoy : ben beğenmedim
Kenan Kılıçaslan : soruları mı
O Toksoy : iddaları
O Toksoy : bu kadar da olmazki
O Toksoy : o dönem min masum olmadığını biliyorum ama bu kadarda değil
Kenan Kılıçaslan : daha beter iddialar da var ama yazamıyorum, üstelik ilk cumhurbaşkanının en yakınlarının hatıralarında… yani muhaliflerin iddiaları da değil
O Toksoy : taktır senin abi.ben gerek osmalıyı kötüleyen gerekse cumhuriyetin kuruluşunu kötüleyen bir çok şeye inanmıyorum
O Toksoy : inanmak ta istemiyorum
Kenan Kılıçaslan : resmi tarih ve alternatif tarih ikilemi yüzünden toplumun kafası oldukça karışık, bunu kendimden biliyorum. ama ben taassuba sapmadan, kör ve ölçüsüz saldırı hırsına kapılmadan, yüreklice her mevzunun üstüne gitmek lazım diye sorgulamakta fayda görüyorum.
Kenan Kılıçaslan : çıkacak sonuç ne kadar şaşırtıcı olsa da o yürekli duruşu göstermek lazım. teslimiyetçi, ezberci bir sürü olmayı zillet kabul etmeliyiz.
O Toksoy : abi sen toplumun en azından benim yaşadığım ortamın kanaat önderlerinden birisisin yazdığın hemen hemen herşeyi ben merakla okuyorum ve bende iz bırakıyor.ama bu yazıda aklımın kabul etmediği konular var mesela ingiliz büyük elcisi olayı çok komik adam bir iddada bulunuyor çok saçma neyse bir araya geldiğimizde konuşuruz..seni seviyoruz
Kenan Kılıçaslan : abicim, daha enteresan hadiseler de var ama söylenemiyor. evet, bir araya geldiğimizde çok daha açık konuşalım inşaallah. Ama bu arada sen biraz evvel paylaştığım kitabı okuyabilirsen çok iyi olur. En azından bu işin mantığını kavramak açısından.
Yavuz Kılıçarslan : çok şok edici şeyler okumuştum Atatürk hakında daha ne olacak ki diyodum ki şok şok şok…
İlk yorum yapan siz olun