İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ATATÜRKÇÜ MÜSÜN KAMALİST MİSİN

İlkokulda iken, okuldan çıkıp, Kartaltepe İlkokulundan Camiye doğru olan yokuştan eve giderken yanımda yürüyen Karaşar’lı bir arkadaşım Atatürk’e sövünce hemen saldırıp yere yatırıp vurmaya başladım. Hayatımın ilk siyasi kavgası bu idi.

Burada şu notu düşerek devam edeyim. Daha ilkokulda iken nasıl bir propagandaya maruz bırakılmışız ki, hem de daha o yaşta, hakkında doğru dürüst malumatımız olmayan, görmediğimiz-tanımadığımız bir ismin uğrunda kavga yapacak derecede fedailiğine soyunabilmişiz. Kemalist öğretmenlerin nasıl şiddetli bir propaganda rüzgârı estirdiklerini anlayın. Daha İlkokuldan başlayan bu propagandanın ülke çocuklarının tahsil hayatlarının tamamını, mezuniyet sonrası ise meslek veya memuriyet hayatlarının bütününü, toplumsal hayatın bütün rengini hem de devlet eliyle, resmen kuşattığını herkes bilir ve kabul eder.

Böyle ezici bir dayatma ve propagandaya rağmen bu anlatımların muhalifi olan çevreler de çıktı elbette.

Bunların karşılıklı mücadelelerinin neticesinde etkilenmiş insan topluluklarını tek bir kalıpta toplamak da zor zira aralarında büyük farklılıklar var.

Bazı başlıklar altında misaller verelim.

— 1924’e kadar olan tarih anlatımının hayranı, kahraman bir kumandan öznesi altında, milli duyguları şaha kalkmış bir kesim var ve milli kahramanları da sadece bir tane. O da tabii ki Mustafa Kemal.

— 1924’e kadar olan tarih anlatımının sahibi ve 1924’ten sonraki uygulamaların da failleri olan sabataistlerin karargâhını oluşturduğu ve ülkenin en etkin-güçlü-egemen kadrosu. Bunlar ise 1924 sonrasının anlatımını bir ilahın ulûhiyetinin tecellilerini tasvir eder gibi yaparlar.

Birinci grup umumiyetle Anadolu insanıdır ve içlerinde nicesi imamdır, hacıdır, beş vakit namazlıdır. Karşılarına inanç ve itikadlarıyla çelişen 1924 sonrası uygulamalar çıkartıldığında ise darlanır, zorlanırlar. Ya kabul etmez, o uygulamaları inkâr yolunu tercih ederler veya bu mümkün değilse te’vil ederler. Vatanı, bayrağı, milleti severler. Bunlara Atatürkçü tabir edilir.

İkinci grup ise su katılmamış İslam düşmanıdır. Katran gibidirler. Ancak birinci grubu cezbeden anlatımları kendilerine kalkan yaparak toplumdan gerçek cibilliyetlerini gizlerler. Yoksa bu vatanda barınmaları çok zor olacaktır. Aziz vatanımızın gerçek sahipleri oldukları inancı ve iddiasındaki bu güruhun milli kavramlarla bütün ilişkileri sadece o kavramları kendilerine sütre yapmalarından ibarettir. Bunlara ise Kamalist denilir.

İlk grup bu kendileriyle aynı anlatımları paylaşan Allah düşmanlarının hakiki mahiyetlerini sezemedikleri için oldukça kolay biçimde onların operasyonlarında malzeme olmaktan kurtulamazlar:

Bu anlatımlara alternatif anlatımlar ortaya koyanlar da öyle. Onlar da farklı şemsiyeler altında kümelenmişlerdir.

— Mesela bir cenah “Atatürk bu ülkeden İslam’ı sildi ve yerine batıl bir küfür düzeni kurdu” der. Bu cümle ekseni üzerinde şekillenir muhaliflikleri.

— Bir kesim ise “Atatürk deccal’dir” tanımı üzerinde şekillendirir karşıtlığını.

— Başka bir kesim ise buna daha detaylı bir tarifle itiraz ederek şu görüşü dillendirir: “hayır, deccal Atatürk değil Lenin’dir, hadislerden anlaşılan budur. Atatürk ise yine hadislerde haberi verilen ve İmam Ali’nin (r.a.) onun isminin Süfyan olduğunu haber verdiği ve İslamlar içinde çıkacak olan dehşetli kişi olduğu, diğer bir ifadeyle büyük Deccal değil de Müslümanların içerisinde, Müslüman gibi görünerek, aldatma yoluyla iş görecek olan farklı bir deccal olduğu inancıdır.

Büyük deccal geniş bir dairede, daha büyük topluluklara hükmederek dinsizliği yayacak, bu ise küçük dairede ama dünyayı kurtaracak olan yerde, bütün insanlığın kurtuluş ümidi olan İslam’ı içerden çökertecek olan kişidir.

Anlatımlar böyle.

Peki, bu anlatımlardan herhangi birisini tercih etme özgürlüğümüz var mı ? Herhangi birisini tercih ettiğimizde hür düşünceli bir vatandaş mı oluruz yoksa bir vatan haini mi ?

Ya da gerçekten bir özgürlük ortamı talep edip, “kardeşim kırmadan dökmeden, incitmeden, hakaret etmeden herkes bilgisini, belgesini, delilini, senedini, sepetini çıkartsın ve şu bizi bölük bölük bölen yakın tarihin gerçek fotoğrafını bir çıkartalım ortaya. Ondan sonra kim tercihini kimden, neyden, hangi fikirden yana yaparsa yapsın” diyebilir miyiz?

Bize bunu diyememeye zorlayan korkularımız, endişelerimiz mi var ?

Not: Ülke şartları sebebiyle bu konu en sıkıntılı hususların liste başında olduğundan şimdilik sadece kıyısından kenarından yavaş giriş yapıyorum.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir