İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ARŞİVLER TÜRKİYE’DEKİ DENGELERİ DEĞİŞTİREBİLİR

Ahir zamanda yaşanacaklarla alakalı nebevi haberlere ve bu haberlerin âlimlerce yapılan izahlarına bakıldığında İslam”ın en dehşetli düşmanının, İslam dünyasını darmadağın etmek için ırkçılığı kullanacağı anlaşılıyor.

Kendisi aslen Yahudi olmasına rağmen İslam âlemine lokomotif görevi yapan bir milletin efradındanmış ve hatta onların en kahramanı imiş gibi bir takdim ile beyinleri iğdiş edecek.

O milletin içerisinde ırkçılığı palazlandırıp, evvelce o milleti benimsemiş ve kendisini o milletten saymakta beis görmemiş sair unsurlarla o milletin arasına öyle duvarlar örecek ve diğerlerini uzun yıllar süren propaganda ile öylesine aşağılayıp kötüleyecek ki, o lokomotif pozisyonundaki millet bölünüp sürekli güç kaybedecek.

En kötüsü de, din noktasında âleme meydan okuyan o millet, en büyük ve bir daha telafi edilemeyecek en dehşetli asıl bölünmeyi de yine ırk aşkına, din noktasında yaşayacaktır.

İ’la-yı Kelimetullah için bin seneye yakın bir zaman dilimini kahramanlıklarıyla şenlendiren bu milletten, maalesef azımsanmayacak oranda dinsizler çıkacaktır.

Uzun yıllar boyunca milliyetçilik gibi yumuşatılmış tanımlar kullanılarak, millet ve memleket sevgisi gibi kabul gören yaklaşımlarla perdeleme yapılarak, damarlarımıza örtülü bir şekilde sürekli ırkçı değerler zerk edilmiştir.

Büyünün tesirinden kurtulup bu Frenk illetinin memleketi ve milleti ne kadar korkunç badirelere sürüklediğini fark etmeye başlayanlar ise, eğer Kur’an eksenli bir temel edinmeyi başaramamışlarsa, onaylamadıkları bu halleri bile evvelce kabullendikleri bilinçaltına yerleşmiş yargı ve değer ölçüleriyle analiz etmekte ve çıkarmaları gereken doğru neticeye elbette sağlıklı bir şekilde ulaşamamaktadırlar.

Yani, bilinçaltımız doğru bilgilerin eliyle temizlenmeye muhtaçtır.

Hem, bir adamın, senenin her günü namazın içindeki ve dışındaki farzları tekrar tekrar okuması; guslün farzının kaç olduğunu günde yüzlerce kez tekrar etmesi; evliliğinde öyle bir hal olmadığı halde vaktinin büyük kısmını talak ile ilgili konulara hasretmesi; zekat verecek bir vaziyette olmadığı halde, yıllarca yapılan sohbetlerde başkalarının altınlarına isabet eden zekat miktarıyla alakalı tartışmalarla vakit geçirmesi onun İslami tekamülüne, ferasetine ne derece fayda verir?

Nitekim Allah Resulünün (asm.) ırkçılığa lanet eden tavrını bildiği halde, hem de hiç tedirginlik duymadan hayatın ve cereyan eden olayların yorumlarını ırkçı bir anlayışla yapan Müslüman sayısı hiç de az değil.

Allah adına yapılan ama Allah’tan bahsedilmeden cereyan eden nice kısır İslami sohbete, fıkıh münazaralarına tanık oldum.

İslam ile her türlü ilgi, temas veya yaşantı, insanın Kur’an ile yakınlaşmasında aynı derecede etkili olmuyor.

Öyleyse veraset-i nübüvvet de denebilecek sahabe tarzı bir temel oluşturma bize elzemdir ki cahiliyenin tozu bile bünyemize sızıp nüfuz edemesin.

Öyle aldatmaz, yanıltmaz birim ölçüleri kazanmalıyız ki, batıl libasını değiştirip içimize hak olarak görünmeye kalktığında tüylerimiz derhal ürpermeli, onu derhal tanımalı, iğrençliğini mutlaka bütün dedektörlerimiz sezerek alarm çalmaya başlamalıdır.

Kanaatim odur ki, bu ümmetin de, bu milletin de, bu coğrafyanın da son asırda yaşadığı felaket ve badireler tek bir kapıdan yol bulup girmişler içeriye.

O menfezden dâhile dalan sızıntılardan bir kısmımız efsunlanıp “o kapı daha da açılmalı…” diyerek statükoya sahip çıkmak isterken, “muzdarip olduğumuz bütün hastalıkların, pençesine düştüğümüz bütün meselelerin, başımıza gelen musibetlerin, müptelası olduğumuz bütün hastalıkların geçit bulup bünyemize saldırmasının müsebbibi olan o kapı derhal kapanmalıdır” diyenler de var.

İki ayrı saf tutmuşuz.

Kapı daha da açılmalı diyenler diğerlerini ihanet, dış güçlere aldanıp içeriye başkaldırma, vatanı satma, milli değerlere duyarsızlık veya milli olan her şeye karşı tavır alma gibi ithamlarla suçlarken, öbür saffı teşkil edenler ise sürekli, “buyurun, ön kabullerimizi bir an için devre dışı bırakıp, acaba hayatımıza yön veren kabullerle ilgili malumatımız sıhhatli mi, test edelim” teklifi yapmaktadır.

Milli değerlerimizle barışık olarak, dinimizi hayatımıza pekala hâkim yapabiliriz ama görünen halimizle, milli endişelerimiz dini kaygılarımızı çoğu zaman devre dışı bırakmakta ve onun yerini almaktadır.

Siyasi partilerin en büyüklerine şöyle bir baktığımızda, CHP’nin mezheb, MHP’nin milli hassasiyetler, AK Parti’nin ise dindarlık ve özgürlük merkezli tabana sahip olduğu görülüyor.

Halbuki, CHP’nin yaslandığı mezhepten başka mezhebe bağlı veya mezhepsiz mensupları da var; MHP’nin milli hassasiyete mensup taraftarlarının ekseriyeti aynı zamanda dindar da. AK Partinin ise laik, liberal, ülkücü, devrimci gibi birbirinden çok farklı kesimlerden mensupları, sevenleri de var.

Hatta mensuplarına Zerdüştlük propagandası yapan PKK adlı cinayet şebekesinin saflarına, “devletten zulüm gördük” gibi gerekçelerle katılan dindar insanlar da var.

Bu durum toplumun muhtelif sahalarda gücünün bölünmüş olduğunu ve bunun bilgi kirliliği yoluyla başarıldığını göstermiyor mu?

Saflaşma ve netleşme bu toplumu büyük oranda rahatlatacağı için, son derece önem verilmesi gereken bir gelişme olmalıdır.

Bu sebeple, topluma sağlıklı bilgi akışını temin için uzmanlarınca teşekkül edilecek bir arşiv işleme merkezi kurulsa yeridir.

İleriki zaman dilimlerini de gözeterek, ikna edici, itimad edilir bir arz ile bilgi paylaşımına şiddetli ihtiyaç vardır.

Etnik, mezhebi, siyasi, dini, felsefi birçok ihtilaf, bölünme ve husumetin kısa sürede ve etkili bir şekilde bu sayede bertaraf edileceği görülecektir.

Bu milletin gerçek dostunu ve düşmanını artık tanıması ve seçmesinin vaktidir.

Hali hazırda görünen o ki, taraflar birbirlerinin aleyhinde nasıl bir belge veya delil getirilirse getirilsin, bakılmadan, dinlenmeden, okunmadan derhal itiraz ve ret ile mukabele etmektedir.

Peşin kabullerle durağanlaşmak ve bağnazlığa yakınlaşmakta ısrar yerine, mevcut bilgilerimizi test edip, alternatif görüşleri de muhakeme salonuna buyur ederek adil bir yargılama yapmamız gerekmekte. Hem de hemen.

Kürtçü hareketlerin fikir dünyamda törpü olmak gibi bir etkisinin olduğunu itiraf ediyorum.

Cahiliye dönemimizde kabullenip benimsediğimiz nice anlayışın güzellik veya çirkinliği ya da doğru olup olmayışı, aynı anlayış onlara birtakım işler yaptırınca bana daha net görünür oldu.

Öfkeyle itiraz edip “olmaz öyle şey…” dediğim benzer yaklaşımların kendi dünyamda, kendi sahiplendiğim kavramlarla beraber benimsenmiş ve kabul edilmişler deposunda bulunduğunu görüyor ve bu vesileyle iç dünyamdaki cahiliye kalıntılarını tasfiyeye çalışıyorum.

Yani bir çeşit ben yapınca doğru, onlar yapınca yanlış anlayışından sıyrılmak gibi bir hal.

Bunun daha şümullü halinin bütün bir Anadolu toplumu tarafından kâmilen yaşanmasının birinci adımı, inanç dünyamızın kabuk kısmı değil özü ile sıkı temas halinde olmaksa, ikinci ayağı da yakın tarihin sislerinin artık dağıtılması ve dağarcığımızda sadece temiz ve doğrulanmış bilgilerin kalmasını sağlayacak bir tasfiye ameliyatının yaşanmasıdır.

Kalbin takva ile günah ve kötülüklerden temizlenir temizlenmez iman ile tezyin edilip süslendirilmesi gibi, akıl ve fikrimizin de marifetullaha yuva olması için şirk bulaşıklarından halas olması elzemdir.

Bu hususta vesikalarla ve ehliyle tarihi konuşturmak devletin acil görevleri arasında olmalı; medrese vazifesi yapan bütün oluşumlar da irşad vazifelerinde adeta doping hapı içmiş gibi atağa kalkıp çok daha güçlü soluklarla bu milletin imdadına koşmalıdırlar.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir