İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

DECCALIN MAKYAJI

Psikiyatri hastası bir arkadaşımı tedavi gördüğü hastanede ziyarete gitmiştim. Gördüğüm hastaların kimi –hâşâ- Allah, kimi Deccal, kimi Mehdi, kimi Hitler, kimi Lenin, kimi ise Mustafa Kemal olduğunu iddia ediyordu.

Bütün dünyayı ilgilendiren en mühim konuların ve öznelerin bu hastaların dünyalarına taşınmasının hikmeti nedir suali güzel bir araştırma konusu olabilir.

Sadece Müslümanları değil bütün insanlığı birinci derecede ilgilendiren çok önemli bir konu var ki, fazlaca suistimale uğradığından ya da önemine binaen mutlaka millete mal olmuş büyük isimlerle irtibatlandırıldığından bir çekinceli konu olarak şimdilerde yeterli dikkatten mahrum bir halde, arşivler dolusu zengin bilgi malzemesiyle birlikte ilgi alanlarının dışında kalmakta ama gündemlerin ilk maddelerini de hep bu konunun tesirleri oluşturmaktadır.

Meselenin önemine küçük bir misal vermek gerekirse, Başbağlar, Madımak, Çorum, Maraş hadiseleri gibi sayısız büyük ve kanlı katliamları bir tarafa bırakın sadece PKK meselesinde öldürülen insan sayısı 65 binden fazla olarak söyleniyor.

Bu kayıpların ailelerinin nefretlerini, kinlerini düşünelim.

Bir de bakıyoruz ki bütün bu kan tezgâhlarının ardından Ergenekon ismini kullanan şebekenin parmak izleri çıktı ve halk da bunu anladı.

Kürd-Türk, Alevi-Sünni arasında oluşturulmuş düşmanlıklar nasıl bir değişime uğrar dersiniz?

Bu mini misalin en büyütülmüşü olarak Deccalın, şebekesinin ve cereyanının tanınması da bütün insanlığı birinci derecede alakadar eden ve her iki âlemdeki hayatı da şekillendirecek olan bir mühim meseledir.

Bu iblis, içyüzünün iğrençliğini makyajla yani farklı görünerek örter.

Hem o derece başarılı olur ki, adeta mabud derecesinde kutsanır.

Evet, bütün zamanların en büyük fitnesi… (1)

Bütün peygamberlerin ümmetlerini uyardıkları büyük tehlike… (2)

Saffat Suresi 28. ayetin (3), Münafikun Suresi 4. ayetin (4) ve benzerlerinin ışığında bakıldığında, müthiş derecede aldatıcı…

Hem o derece aldatıcı ki, bu özelliğine birçok hadiste ayrıca vurgular yapılmış… (5)

O kadar berbat bir beladır ki bu, Peygamberimiz bile ondan Allah’a sığınmıştır. (6)

“Fitnesi, bu ümmet-i Muhammed’e (a.s.m.) şeytandan daha tesirli olan, bir şerir zâlim” (7) olarak bahsedilen bu korkunç fitne ve tehlikenin adı Deccal’dır.

Bu aldatıcı fitnenin dine karşı oluşturduğu cereyana ise “Deccaliyet” deniyor.

Deccal meselesine dair çok hadis olduğundan teknik olarak karıştırılan bazı noktalar var ki bir tanesi şudur: kıyamete yakın zamanda iki büyük dinsizlik hareketi olacaktır; bunlardan özellikle İslam dünyasını etkileyecek olanın elebaşına “Süfyanî Deccal” denildiği gibi, “İslam Deccalı” da denmektedir.

Dünyanın her tarafına yayılan dinsizlik cereyanının elebaşına ise, coğrafi bakımdan tesir alanının genişliği sebebiyle “Büyük Deccal” denilir.

Büyük Deccalın ileri karakolu olan Süfyanî Deccalın etki alanı her ne kadar diğerine oranla daha dar ise de özellikleri ve tahribi itibariyle diğer Büyük Deccal’dan daha büyüktür.

Büyük Deccal dinsizliğini aşikâr ilan etmesine rağmen, Müslümanların arasında çıkacak olan aldatıcı Süfyan, bu yönünü ustaca gizleyecektir.

İslâm Deccalı’nın en dehşetli tarafı, onun fesat ve fitne ile dopdolu cereyanıdır.

Büyük Deccal özellikle İsa aleyhisselamın bağlılarını hedef alır ve Hıristiyanlar içinde çıkar.

Süfyan ise, onun işini kolaylaştırır ve bütün dünyanın imdadına koşacak yegâne güç olan İslam dünyasını dizginler, Büyük Deccalın dünyayı istilasına zemin hazırlamış olur.

Bir kısım İslam âlimi, Hazret-i Ali’nin (r.a.) dediği gibi demişler ki: Müslümanların Deccalı Süfyan’dır, İslâmlar içinde çıkacak, aldatmakla iş görecek. Kâfirlerin Büyük Deccalı ayrıdır. (8)

Yani, İslamlar içinde çıkacak olan Deccalın bir anlamda makyajı olacak ve bu sayede çirkin çehresini gizlemeyi başaracaktır.

Öyleyse o makyajı yüzünden silmek lazımdır.

Nifak, sözlükte, bir delikten girip öbüründen çıkmak manasında, tarla fareleri hakkında kullanılan bir kelime. Yerboa denilen bu tarla faresi iki yuva yapar; birinin tavanı gayet yumuşak olur; yuvanın birine saldırı olursa, öbür yuvanın yumuşak tavanını delerek kaçar; iki yuvadan birincisini gösterir, ikincisini ise saklar, çünkü ikinci yuvası tehlikeden kaçmaya yarar.

Bu fiilden türeyen nefak kelimesi ise, yeraltında bir ucundan girilip öbür ucundan çıkılan yol anlamına geliyor.

Buna göre nifak, yolun bir kapısından girip öbür kapısından çıkmaktır. Fakat bu giriş ve çıkış normal bir giriş ve çıkış olmayıp adeta kimseye görünmek ve kimse tarafından bilinmek istemeden gizli gizli yeraltı deliklerinde, dehlizlerinde dolaşmak, bu dehlizlerin bir kapısından girip öbür kapısından çıkmak, dehliz içinde bütün sırlarını muhafaza etmek ve dilediğini yapmak manalarını da çağrıştırmakta.

Neticede münafık gerek kendisine, gerek Allah’a ve gerekse başkalarına karşı ikili bir pozisyondadır ve giriş çıkışlar içindedir.

Süfyanın çetesine gelince, elbette onlar da onun tarzını takip edecektir.

Bunun son örnekleri olarak, bu çetenin günümüzdeki artıklarından, tesadüfen (!) İsrail’in kuruluşundan 1 hafta sonra kurulan malum bir gazete ve benzeri yayın organları, ülkemizde İslami unsurlara doğrudan saldıramadıklarından, münafıkane bir yol izlemişlerdir. 

İslam’a vurma emeliyle, İslam’ın taşınmasına aracı olan fertlere, kurumlara, ekollere, disiplinlere, ilim dallarına vurmayı yeğlemişlerdir.

Mesela, tarikat veya tasavvufu hırpalamak için, Amerika’daki sapık bir grubun akla ziyan ayin ve intiharlarının haberini bir tarikat haberi olarak vermişler, “sapık bir grup” gibi ibareler yerine “ABD’de bir tarikatın üyeleri…” gibi başlıklarla tarikat ve tasavvuf düşmanlığını yaygınlaştırarak zihin bulandırmışlardır.

Haddizatında bu eskiden beri süregelen sinsi bir saldırı şeklidir.

Kur’an’ın karşısına hiçbir şekilde çıkamayanlar, Kur’an’ın taşıyıcıları olan âlimleri, imamları, sonra sahabeleri tartışma zeminine çekerek gözden düşürmeye çalışmışlar; bu taşıyıcılar hakkında istifham oluşturduktan sonra ise hadislere dillerini uzatarak, Kur’an ile aramızdaki bu en büyük bağı da kopartmaya çalışmışlardır.

Mübarek ve fedakâr nice mücahid insanı, en akla gelmez bahanelerle, en fena insanlarmış ve milletin düşmanıymış gibi göstermişlerdir.

Bütün bunlar cerbeze adı verilen silah kullanılarak yapılmıştır.

Yani, aldatıcı sözlerle batılı hak, hakkı ise batıl gösterme sanatını…

Nedir bu cerbeze?

Cerbeze, bir kötülüğü abartarak iyiliklerden fazla göstermektir…

Meselâ: Bir aşiretin farklı mekânlardaki bütün fertlerinin bir günde attığı balgamı, cerbeze yaparak, bir anda, tek bir mekânda ve sadece bir şahıs atmış gibi tasvir edip, başka fertleri de ona kıyas ederek, o nazar ile bakılmasını sağlamaktır.

Veyahut birisinden toplam bir sene zarfında gelen pis kokuları, yine cerbeze ile zamanı birleştirerek, bir dakika içerisinde o şahıstan yayıldığını tasavvur etmektir.

Bu tarifle evvelki adam ne derece murdar; ikinci adam ne derece iğrenç kokulu tarif edilmiş olacak değil mi?

İşte cerbezenin bu acayip tavrı; zaman ve mekânda dağılmış şeyleri toplar, bir yapar. Her şeyi o siyah perde ile seyreder ve seyrettirir.

İslam dairesinde hizmet eden insanlara karşı münafıklar ve küfür ehli cerbeze silahı ile saldırırlar.

Cerbeze silahının mü’minler tarafından tanınıp bilinmesi onları bu tehlikeden kurtarabilir.

Cerbeze bir hatayı gösterip, bin hayırlı yönü yok etmeye çalışmak becerisidir ki şeytani bir vasıftır.

Farklı zaman ve mekânlardaki birbirinden farklı meseleleri olayları toplayıp aynı şey gibi gösterme sanatıdır.

Her şeyi, oluşturulan siyah pencere ile göstermek ve insanların kafalarını karıştırıp büyük bir yalanı büyük bir doğru gibi sunmak ustalığıdır.

Cerbezeci münafık, fitnesini yayarken kendisini gizlemeyi de ihmal etmez.

Gizlenir çünkü bilinirse cerbezesini yapamaz.

Onun tuzağına düşmemenin bir çaresi, onu iyi tanımaktır.

Aksi halde, din önderlerinden de taraftar bulabilecek ve halkın bir kısmının da bu önderleri referans bilip o sebeple onu seveceği bu dehşetli mahlûkun, vahyin yerine ikame edeceği rejimine ve prensiplerine birer mankurt uysallığı ile tabi olmak işten bile değildir.

“Ümmetimle ilgili olarak korktuklarımın en korkutucu olanı, Allah’a şirk koşmalarıdır. Dikkat edin, ben size onlar aya, güneşe ve puta tapacaklar demiyorum. Fakat Allah’tan başkasının emirlerine ve arzularına göre iş yapacaklar. “(İbn Mâce, Zühd, 21)

Anladığımız şu ki, Süfyanilerin hilelerinin örtüsünü kaldırmak ancak imani bir şiddet-i zeka ile mümkündür.

Bu makyaj dökülüp te tiksindirici gerçek çehresi açığa çıktığında, en ateşli savunucularının göstereceği hayreti şimdiden tasavvur etmek zor değil.

Ve emarelere bakılırsa o makyaj akmaya başladı bile.

DİPNOTLAR:

(1) İmrân İbni Husayn radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim dedi: “Hz. Âdem’in yaratıldığı zamandan kıyametin kopacağı ana kadar Deccal’dan daha büyük bir fitne yoktur. “

Müslim, Fiten 126. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 19-21

(2) Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bütün peygamberler ümmetlerini yalancı kör Deccalın tehlikesine karşı uyarmışlardır. Şunu bilin ki, onun bir gözü kördür; ama sizin Azîz ve Celîl olan Rabbiniz tek gözlü değildir. Deccâlin iki gözünün arasına kâfir (ke-fe-re) diye yazılmıştır. “

Buhârî, Fiten 26, Tevhîd 17; Müslim, Fiten 101, 102. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Melâhim 14, Sünnet 25-26; Tirmizî, Fiten 56, 62; İbni Mâce, Fiten 33

(3) “Siz bize sağdan gelir, sûret-i haktan görünürdünüz.” (Saffat: 28)

(4) “Onları gördüğün zaman cisimleri hoşuna gider, söz söyleseler sözlerini dinlersin…” (Münafıkun Suresi, 4. ayet)

(5) Rib’î İbni Hırâş şöyle dedi: Ebû Mes’ûd el-Ensârî ile birlikte Huzeyfe İbni Yemân’ın yanına gittim. Ebû Mes’ûd ona:

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den deccâl hakkında duyduklarını söyle, dedi. Huzeyfe de şunları söyledi:

– “Deccâl, yanında bir su ve bir de ateş olduğu halde ortaya çıkacak. Bazılarının onun yanında gördüğü su gerçekte su olmayıp yakıcı ateştir. Bazılarının onun yanında gördüğü ateş de gerçekte ateş olmayıp soğuk, tatlı bir sudur. Sizden deccâle kim yetişirse, ateş olarak gördüğü tarafta bulunsun. Zira o, tatlı, içimi güzel bir sudur.”

Ebû Mes’ûd el-Ensârî, Huzeyfe’nin böyle söylediğini ben de duydum, dedi.

Buhârî, Enbiyâ 50, Fiten 26; Müslim, Fiten 105, 108

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Hiçbir peygamberin ümmetine deccâl hakkında söylemediği bir şeyi size haber vereyim mi? Onun bir gözü kördür. Yanında cennete ve cehenneme benzeyen bir şey olacaktır. Onun cennet dediği şey, cennet değil cehennemdir. “

Buhârî, Enbiyâ 3; Fiten 26; Müslim, Fiten 109

(6) Sa’d bin Ebî Vakkas -radıyallahu anh-dan rivâyet olunduğuna göre Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hazretleri şöyle istiâze ederlerdi:

“Allah’ım! Cimrilikten sana sığınırım. Korkaklıktan sana sığınırım. Erzel-i ömre bırakılmaktan (*) sana sığınırım, dünyâ fitnesinden: Yani Deccal fitnesinden sana sığınırım, kabir azâbından sana sığınırım. “

Buhârî, Tefsîr, Sûre: 16

“Cehennemden Allah’a sığınınız. Kabir azâbından Allah’a sığınınız. Mesîh Deccâl’in fitnesinden Allah’a sığınınız. Hayatın ve ölümün fitnesinden Allah’a sığınınız.'” (Râmûzû’l ehâdîs.)

(*) Erzel-i ömür: ömrün en kötü çağı, bunaklık hali. bkn Nahl suresi 70. ayet

(7) Ramuz-el Ehadis, s. 518

(8) Süyûtî, el-Orfu’l-Verdî fî Ahbari’l-Mehdî (el-Hâvî li’l-Fetâva): 2:234; Ahmed Zeynî Dahlan, el-Fütûhâtü’l-İslâmiye: 294; el-Berzenci, el-İşâa’ fî Eşrâti’s-Sâa’: 95-99; İbn-i Haceri’l-Heytemî, el-Fetâva’l-Hadîsiyye: 36; Muhtasar u Tezkireti’l-Kurtubî: 133-134.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir