Önceleri ithamlar sebebiyle cevap olarak düşünürdüm: “arkadaş, benim akpartili tanıdığımın sayısı sadece 1 (bir)” demeyi.
Hani derler ya yemin etsem başım ağrımaz diye.
Yanılmışım, meğer tanıdık sayısı 2 (iki) imiş.
Akpartili derken elbette oy verenleri kastetmiyorum. Parti yönetiminde görevli olan tanıdık sayısından bahsediyorum ki bu 2 kişinin görevi de, biri il yönetiminin bir kurulunda üye (eski komşum R.G.) diğeri ise bir ilçenin yönetiminde (N.F.), görevini de bilmiyorum.
Sayının 2’ye çıkması, bizim N.F.’ın o yönünün aklıma yeni gelişindendir.
Ama bana akparti trolü, akp uşağı ve benzer laklaklarla tavır alan arkadaşlarımın birçoğu, akpartiden aldıkları ihaleler ile çatır çatır para kazanıyorlar. Akparti bürokrasisinde onlarca tanıdıkları var ve her işlerini kütür kütür yaptırıyorlar.
Akpartili belediyeden kaptığı yeri işletip çuvalla para kazanırken çıtı çıkmayan arkadaş, o işletmenin zamanı dolup başkasına devredilince bu parti aleyhinde şimdi neler söylüyor neler…
Arkadaşlarımıza gaz verip, nefretle doldurup akparti üzerine saldırtan meşhur bir ağabeyimizin (!) akpartili bir belediyeden koca koca ihaleler aldığını, o belediyenin hesap işleri müdürü arkadaştan öğrendiğimde çok şaşırmıştım.
Benim en çok tanıdığımın olduğu çevreler, içinden çıktığım ülkücü camia, 1980’de intisab ettiğim Menzil cemaati ve kısmen de karşı karşıya mücadele ettiğimiz için bir kısım komünistler. Bunları siyasi isimle ifade edersek MHP-BBP eh biraz da İP çevresi denilebilir. 1985 yılından bu yana Risale-i Nur araştırmaları yapıyorum ama Nurcu camiayı fazla tanımıyorum, orası ile eserler odaklı yakınlığım var.
Dolayısıyla akparti’ye yabancıyım.
***
Eskiden Turan Dursun, İlhan Arsel gibi birçok isim üzerinden toplumun inancını, itikadını tahrip amaçlı fikir bombardımanı yapılırdı. Fikir de değil de, özellikle oryantalistlerin yaydıkları iftiraları onlar da tercüme eder kendi fikirleriymiş gibi tekrar ederek milletimizin üstüne boca ederlerdi. Yani bir bakıma fikren saldırırlardı.
Bugün saldırılar fikir eksenli değil kişiler ve olaylar üzerinden yapılıyor.
Sembol isimlere ve o kişilerin fiillerine eleştiri yapılıyor gibi görüyoruz yeni tür saldırıları.
Çünkü fikren mağlup oldular.
Bu kavga biçiminde ise maalesef galipler.
Çünkü hiçbir parti, üye kaydını insan süzerek yapmaz.
Yani, partimize sadece beş vakit namazını eda eden, hayatında hiç yalan söylememiş olan vb gibi özelliklere sahip olmayanlar üye olamaz diye bir kayıt koyamaz, aksi halde parti olarak kalması bile mümkün değildir. Çoğalmak ve fazla oy almak zorundadırlar çünkü. Bu sebeple kapıları herkese açıktır.
Partileri ve hükümetleri insanlar oluşturur.
Peygamberler (aleyhimüsselam) hariç her insan günah da işler hata da.
Demek ki her parti günahkâr ve hatalı insanlarla doludur.
Öyleyse Bediüzzaman’ın ifadesiyle “seyyiesiz hükûmet muhal-i âdidir.”
Yani hatasız-günahsız hükümet imkansızdır.
Yani, müşteri nazarlı tiplere bu cihette bol malzeme bulunur.
Ee, ne olacak bu durumda?
Şu bakış açısı esastır: İyilikleri mi kötülükleri mi -keyfiyet olarak- daha fazla?
Yine Bediüzzaman’ın bir ifadesini aktarayım: “Demek, nokta-i nazar, hükûmetin hasenâtı, seyyiatına tereccuhudur.”
Yani, iyi tarafları kötü taraflarından fazla ise, bu tercih sebebidir.
Ben ise sağlık sistemi, hastaneler, yollar, köprüler, havaalanları vb gibi toplumun dünya hayatına dönük icraatlardan ziyade, itikadına bakan kısmına daha fazla ehemmiyet veriyorum.
Böyle baktığımda, muhalefet ve iktidarı birer eylemi ile özetle denilse, birisi heykel diğeri ise Ayasofya’nın açılması şeklinde görünür ki, bir Müslüman olarak bu durumda hangisini tercih edeceğim bellidir.
İslamiyet’e bütün saldırılar neden hep o taraftan geliyor, dünya genelinde İslami değerleri müdafaayı neden hep bu taraf yapıyor ?
Ama başkaları aynı dürbünle bakmayabilir. Bazı arkadaşlar için mesela parti liderinin aleyhinde söylenen bir söz, Allah’ın Kitabına, Peygamberine yapılan bir hakaretten daha mühimdir. Kendi kitlesini eleştiren bir sözü unutmaz, Allah’ın vahyine karşı en iğrenç saldırılar bile onun dünyasında asla yer bulmaz, umursamaz.
Mesela, zelzele bölgesindeyiz diye düşünelim. Adamın birisi canını dişine takmış habire çadır kuruyor, evleri tar u mar olmuş perişan yüzlerce insanımıza barınak hazırlıyor. Öyle koşuşturuyor ki, bu arada telaşla çırpınırken ayağına takılan bir bisiklete de ani bir refleksle tekme atıyor varsayalım.
Müşteri nazarı diye bir tabir vardır ki sadece kusurları arayan göz demektir. İşte müşteri nazarı ile bakan birileri de, adamın onca hayır hasenatını, fedakârlıklarını sıfırlar, dikkate almaz, göstermez ve o bisiklete verdiği zararı binlerce defa tekrar ederek o kahramanı toplumun gözünde canavarlaştırır.
Bugün yapılan ve safların oluşmasında belirleyici olan ana sebep budur
İlk yorum yapan siz olun