İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İMAN ELEKTRİK FENERİ GİBİDİR

Peygamberlerin vazifesi şeytanı katledip canlılığını sonlandırmak değildir. Şeytan baş edilmez bir varlık değil. Peygamberler onunla olan mücadelelerini hakkıyla vermişler, aksi halde peygamber olamazlardı. Vücut antrenmansız gelişmez. İlla ki rakib lazımdır ki mücadele edesin ve bu yönünü hem geliştirip hem gösteresin. Şeytan insanın kabiliyetlerini parlatmak için var. Onunla savaşılır ve bu esnada mücadele ruhunuz gelişir. Aksi halde binlerce kabiliyetiniz sönük ve gizli kalır, açığa çıkmaz ve dolayısıyla gelişmez de. Bu dünyada bir ağaçtan farkınız kalmaz. Var edildiğiniz düzeyde kalakalırsınız.

Allah (c.c.), makamı sabit olan, günah işleyemez bir tabiatta yaratılan melaikenin haricinde, onlardan farklı olarak insanoğlunu yaratmış. Fark budur işte. Pehlivanım diyor ve bunun mükâfatını umuyorsan güreşin olacak, hasmın olacak ve mindere çıkacaksın. Aksi halde o mükâfata layık bulunmaz ve mahrum kalırsın.

Euzü besmele ise evvela bir taraf belirlemedir. Kudretin sahibini itiraftır. Allah’a ait olan tasarrufa sahip çıkmamanın ifadesidir. Aynı zamanda yardım talebidir. Bu yardım, Allah’ın şeytanı imhası şeklinde olacak değildi elbette. Mü’minler bilirler zaten o yardımın, içinde bulunulan hale göre nasıl geldiğini.

Burada şeytana bir büyüklük izafe ediliyor da değil, sadece insanın yapısındaki güçsüzlük sebebiyle hakikati idrak edip anlamak için, tercihte bulunma özelliğimiz olan irademize takviye ve yardım talebidir. Hatta insan öyle işler yapar ki, şeytanı bas bas bağırtır.

Şöyle de denilebilir: Malumdur ki tahrip kolay tamir ise zordur. Şeytanın işi tahriptir, insanın şeytana karşı durumu ise tahribi tamirdir. Mesela bir çocuk gelir, bir bombanın düğmesine basar, korkunç bir zarara hem de o aciz haliyle sebep olur. Çocukta öyle bir kudretin olmadığını en ahmak insan bile bilir.

Balkondan bir taş attınız, 10 metre ilerideki adamın kafası yarıldı. Bu basit bir fiildir. Durduğunuz yerde basit bir hareket. Halbuki tamir için dışarıya çıkıp yaralının yanına kadar gitmeniz, yarasına acil müdahalede bulunmanız, lüzumu olan tıbbi malzemeyi temin edip kullanmanız bütün bunlara ilaveten de yaranın iyileşmesi için belki günlerce beklemeniz icab edecektir. Tahrip ile tamir arasındaki bu farka bakarak şeytanın pozisyonunu tanımlayabiliriz.

Neticede şeytanın zatında kuvvet-kudret yoktur. Sadece Allah’ın bu dünyadaki kanunlarından ve izinlerinden istifade etmektedir. Biz buna özetle imtihan diyoruz.

 İnsan muhterem bir varlıktır deriz. Demek ki varlıklar arasında değer farkları var.

Melaike günah işleyemez. Şeytan ise sevab işleyemez. Hayvanlar ve bitkiler ne sevab ne günah işleyebilirler. İnsan ise hem günahın en aşağılık derecelerinde hem de sevabın doruklarında binlerce mertebeye düşebilir çıkabilir bir mahiyettedir.

İnsan hayvandan üstün olduğu gibi, imanı olanlar da, -hayvani seviyede kalmayı tercih etmiş oldukları için- imansızlardan üstündürler. Çünkü iman bir bağdır.

Nasıl ki elektrik lambasının düğmesine bastığımızda, varlıkların üzerindeki kimlik bilgileri açığa çıkar, ne olduğu görünür. İşte bir malın hakiki kıymeti nedir, sahibi ve ustası nasıl birisidir… Bütün bunlar ancak imanın göstermesiyle bilinebilir. Aksi halde, o varlıkların kıymeti bilinemez, hakiki ve kıymetli bilgiye ulaşılamaz. Tabiata, doğaya, tesadüfe, sebeplere bağlanır her iş.

Öyle olunca harika bir tablonun değeri –sanatkârını inkârdan dolayı sanat görünmeyeceğinden- onun tuvalinin fiyatından, kullanılan boyanın piyasa değerinden ibaret olur. Sanatın sanatkârı ıskalandığı için sanat da ıskalanmış olur.

İşte böyle binlerce sebep dolayısıyla, mü’minler tercihlerinde bu esaslara göre kıymet verirler muhataplarına.

Allah’ı bilen ve iman eden bir çoban, Allah’tan gaflet eden çok zeki, çok büyük payeler sahibi bilim adamlarından binlerce defa daha üstündür, bizim nazarımızda kıymetlidir. Zira o payelerin içerisi bomboştur.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir