Hayat biçimleri muhteliftir.
Gezip dolaşamadığımız; uykudaki halimiz gibi sadece bir yere sabitlenmiş olarak nefes alıp verebildiğimiz ama bir yere hareket edip gidemeyeceğimiz nebati hayat biçimi mesela. Bitkiler gibi, bir ağaç gibi,..
Yiyip içebildiğimiz, mide ve şehvet eksenli bir hayat… Düşünmekten, akletmekten, tefekkür etmekten, muhasebe etmekten, maziyi ve geleceği düşünmekten mahrum, dolayısıyla büyük neşelerden ve büyük kaygı ve kederlerden azade bir hayat. Sadece anın yaşanıp sadece o anın verdiklerinden haz alan veya ürken bir hayat. Hayvani hayat… Biz kuşlar kadar bile lezzet alamayız bu hayat şeklinde. Çünkü onların geçmiş ve gelecekle alakalı fonksiyonları bulunmadığından önlerindeki bir yem danesinden bile tam ve mükemmel lezzet alabilirler.
Fikir hareketlerimizin alabildiğine hızlı, düşüncenin bütün mertebelerinde dolaşabildiğimiz, her türlü planı yapabildiğimiz, bütün hayat biçimlerini ayırd edip hepsini de yaşayabildiğimiz İnsani hayat mertebesi…
Yemeye-içmeye-uyumaya ihtiyaç duymayan, sadece iyi işler yapmaya programlanmış, kötülüğü bırakın yapmayı düşünmesi bile engellenmiş bir format… Meleki hayat…
Toparlayacak olursak, nebati, hayvani, insani ve meleki olmak üzere dört farklı biçim. Ve sadece insan hepsini de yaşayabilir bir fıtrattadır.
Ayrıca, şu üçleme de enteresandır… Şeytan, insan ve melaike… Kısaca özetlersek, şeytandan asla iyi bir amel sudur etmez, iyi bir şeyi dileyemez de… O fabrikada sadece kötülük ürünü imal edilir. Bütün tasarımı buna göredir. Melaike ise tam tersine, sadece salih işlerle vazifelendirilmiş bir varlık türü. İnsan ise hayrı da şerri de işleyebilir bir tabiatta yaratılmış.
Yapımız sebebiyle bazen olur ki iyiliğin doruklarında bir melek gibi dolaşırken, bir anda en adi bir amel bizden sudur edip aşağıların aşağısında bir çukura da düşebiliyoruz. Ferşten ta arşa kadar ne kadar mertebe varsa hepsine inebilen çıkabilen çok dalgalı bir hayatı yaşayabiliyoruz.
Bu ülkede yaşanan ihanetlere, derin ve düşmanca farklılıklara, kavgalara, kamplaşmalara, aldatma ve aldanmalara, sevme ve nefretlere bu pencereden de bakabiliriz.
Kimseye kötülük yapamayan, sadece iyilik yapmaya programlanmış birer melek olabilmeyi hedeflemek fikri, çocuklarımıza verebileceğimiz en kıymetli hediye olur.
Şeytanilerin de kendi aralarında bin bir çeşidi var. Ne kadar çeşidi varsa ve ne kadar şeytanlık varsa top yekûn sahamıza inmiş ve bizimle cedelleşiyorlar.
Aileleri bile ikiye üçe bölen karşı konulamaz fitnelere şahid oluyoruz.
Bizi nebati, hayvani ve insani zayıflıklarımızdan avlayabilirler.
Meleki yanımızın terki de onlara en büyük armağan olur. Bu savaşta muzaffer olmanın yolu da buradan görünmüş oluyor. Kâinatta yaratılmış bütün şeytanlar toplansa bir melaikeye zerre miskal bir şer bir kötülük yaptıramazlar.
Özetle, melek olmaktan başka çare yok.
İlk yorum yapan siz olun