Namazda iken evine bir hırsız girer ve bulduğu bir takım şeyleri alır.
O ise hırsızı gördüğü halde namazına devam eder ve bozmaz…
Meşhur kelam âlimi Seyyid Şerif Cürcanî’dir bu.
Şerhu’l-Mevâkıf adlı eserinde sevme duygusunun analizini bir cümlede yapmış. Mealen diyor ki, muhabbetin sebebi, ya lezzet veya menfaat, ya tür ve cins yakınlığı açısından meyil ve kardeşlik, ya kemâldir yani mükemmellik ve kusursuzluktur.
Yani, neyi seversen, ya lezzet için seversin, ya menfaat için, ya evlâda meyil gibi bir benzeyiş veya soyla ilgili yakınlık, akrabalık için, ya kemâl olduğu için seversin.
Bu tarife bakarak neyi niçin sevdiğimizi daha net görebiliriz. O şey ya bize zevk veriyordur, ya onda bir menfaatimiz vardır, ya yakınımızdır ya da kusursuzdur, mükemmeldir.
Bir şeyde kemal varsa, o şeyin kime ait olduğu, kim tarafından yapıldığına bakmaz insan. Kemal bizzat sevilir çünkü. Harika bir şiir, şahane bir tablo, sürükleyici bir film, çok beğenilen bir elbisenin adeta otomatik sevilişi gibi.
Cep telefonundaki mesaj ve oyunlara hapsedilip kalmış olan Türk gençliğinin milli bir motivasyona büyük ihtiyacı var. Bu da aşk derecesinde sevebilecekleri, insan fıtratına uygun bir yol haritasıyla mümkün.
İşaret taşlarından birkaç misal vermeye çalışalım.
İnsanın kıymetini belirleyen ölçü, mahiyetidir.
Mâhiyetin değeri ise, gayreti, hedefi ve ülküsünün kıymeti nisbetindedir.
Ömrünü keyifli bir hayat sürme peşinde her haltı işleyerek tüketen birisi ile, o hayatı vatan, din, memleket gibi bir idealin izinde meşakkatlere katlanarak dosdoğru yaşayan birisi aynı kıymette midir?
İnsan bir işi üç sebeple yapar. Ya o işi seviyordur, ya o işte bir menfaati vardır ya da o işi yapmaya mecbur bırakılmıştır.
Çok etkilendiğim bir misaldir. Atari salonunda bir genç makinenin karşısında saatlerce, bıkmadan hatta büyük zevk alarak o düğmelerle oynar durur, müthiş keyif alır. Ama aynı insanı bir fabrikada bir makinenin başında aynı şekilde düğmeleri olan bir işin başında yarım saat tutsanız hemen vaveylaya, bunaldım bıktım diye feryada başlar.
Gençlik, Zümer Sûresindeki “Ümidinizi kesmeyin.” fermanını bir kılınç gibi kuşanarak, faaliyet ve hareketini frenleyen ümitsizliğe karşı şevk takviyesi yapıp coşturacak motivasyona sahip kılınmalıdır.
Hakka hizmet emelini önceleyerek yerine geçmeye çalışan üstünlük elde etme arzusuna karşı “Allah için olunuz” hakikati ile donanmalıdır.
Toplumsal hayatta çok yanlışlar yapmanın bir sebebi olan aceleciliğe karşı, Al-i İmran’daki “İbadette, musibette ve günahtan kaçınmakta sabırlı olun; sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakın; her an cihada hazırlıklı bulunun ve nöbet bekleşin.” emrine itaat ederek azim ve sabır kuşanmalıdır.
Sadece kendisini düşünmek, insanın emellerini dağıtan, milli ülkülerini körelten bir urdur. Bunu “İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır.” adlı Peygamber ilacıyla tedavi etmelidir.
Başkalarının tembelliği insanın ümidini ve şevkini kırar. Buna karşı İbrahim Sûresindeki “Tevekkül etmek isteyenler, sadece Allah’a tevekkül etsinler (başkalarına değil)” biçiminde sunulan direniş ve mücadele ruhuna sahip kılınmalıdır.
İnsanlar acz ve kendine güvensizlik gibi sebeplerden dolayı işi birbirlerine bırakırlar. Buna karşı da Mâide Sûresindeki “Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar veremez.” pusulasını takip ederek mücadelesinin frenlenmesine mani olmalıdır.
Sonra, Allah’ın vazifesine müdahale etmek gibi küstah, ahmak hallere düşmeyi önleyecek “Efendine efendi olmaya çalışma” düsturunu hep hatırda tutarak, Şûrâ Sûresindeki “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” can simidini pençeleriyle sımsıkı kavramalıdır.
Rezilliklerin yuvası olan rahatlığa meyil insanın gayretini esir eder, adeta zindana sokar. Necm Sûresindeki “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” ilahi fermanının idraki ile o kafesi parçalamalıdır.
Hayat muharebesine böyle hazırlık yapan memleketin ümidi olan gençliği kim mağlub edebilir ki…
Ülke gençliğinin, -sevdirmek şartı ile- memleket çapında bir motivasyon seferberliğine ziyade ihtiyacı vardır.
İlk yorum yapan siz olun